Küçük Bir Fark Büyük Bir Etki

6 Haziran 2022

Bir anne ve oğlu tam karşımdan geliyorlar. Oğlan dört beş yaşlarında. Şimdilerde pek moda olan scooter kullanmayı belli ki yeni öğrenen bir çocuk. Çünkü yalpalıyor ama hemen kendini toparlıyor, biraz hızlanıyor, sonra gene yalpalıyor. Scooter iki tekerlekli ve çocuk sürekli dengesini sağlamaya çabalıyor. Bulundukları yerin sağ tarafı dümdüz, sol tarafında ise yaklaşık iki metrelik bir kot farkı var. Anne, scooterı kullanan oğlu ile kot farkı olan kısım arasında yürümeye özen gösteriyor. Ama oğlan arada daha hızlı gidebildiği için zaman zaman annesinin önünde ilerliyor. Anne hiç müdahale etmiyor, telaş etmiyor ama hızlanıp oğlu ile kot farkı arasında bulunmaya devam ediyor. İlk sahne bu.

İkinci sahne ise şöyle: Başka bir yerdeyim. Bir parkın içinde yürüyüşümü yapıyorum. Parkın hiçbir yerinde kot farkı yok. Yeşilliklerin arasında düzgün, beton yollar var. Karşımdan bir baba ile oğlu geliyorlar. Oğlan dört beş yaşlarında ve o da scooter kullanmayı öğreniyor. Onun scooterı üç tekerlekli; önde iki, arkada bir tekerleği olan cinsten. Baba oğlunun üzerindeki montun yakasından tek eliyle sıkı sıkı kavramış durumda ve birlikte ilerliyorlar. Böylece çocuk asla düşmüyor, asla dengesini kaybetmiyor, asla ileri gidemiyor, asla hızını artırıp azaltamıyor…

Şimdi sorumuz şu olsun: Hangi çocuk kendi kararlarını almayı, kendi ayakları üzerinde durmayı, kendi çözümlerini üretmeyi kısacası kendine güvenmeyi öğrenir, hangisi kendine güvenmeyi daha zor öğrenir.

Araştırmalar, ilk çocuğun daha hızlı bir biçimde kendine güvenmeyi öğreneceğini gösteriyor.

Peki, ikinci babaya sorsak çocuğunun özgüvenin gelişmesini ister misin? Bize ne cevap verir? Kesinlikle o da çocuğunun öz güvenin gelişmesini, kendi ayakları üzerinde duran biri olmasını vb. isteyecektir. Yaptığım konferanslarda bunu istemeyen anne ya da babaya rastlamıyorum. Ama bir şeyi istemek ayrı, o şey için kendini kontrol etmek ayrı bir şey…

İkinci baba çok büyük ihtimalle “Oğlum her an düşebilir; düşüp canını yakmasın, incinmesin.” diye son derece iyi niyetli bir davranış sergiliyor ve çocuğu tutuyor. Ama bunun çocuk üzerindeki uzun vadedeki etkilerini görmüyor.  

Evet, çocuğumuz kendi başına bıraktığımızda scooterdan düşüp incinebilir, yaralanabilir. Bu olasılık var. Bu durumda da yapılacak şey aslında o kadar zor değil. Önce bakacağız, eğer sorun ufaksa; düşmüş ve bir tarafı incinmiş, ufak bir çizik, belki hafif bir kanama varsa çocuk hemen size bakacak, güler yüzle ve şefkat dolu bir sesle “Hadi kalk bakalım, scooterını da kaldır, devam edelim.” deyip devam etmesini teşvik etmek en doğrusu. Elbette yarayı sabunlamalı, gerekiyorsa bir eczaneden destek almalı. Ama sonrasında scooter kullanmaya devam etmek, çocuğun gelişimini olumlu yönde etkileyecektir. Yani kendi heyecanımızı kontrol etmeyi öğrenmemiz gerekiyor ki çocuğumuz gelişsin.

Yok eğer çok büyük bir sorun varsa mesela kırık gibi bir şey varsa derhâl yanına gidip şefkatle sarılıp ben yanındayım, şimdi halledeceğiz deyip kırığını uygun biçimde ona da anlatıp (Lütfen ilk yardım nasıl yapılır konusunu öğrenin, okulunuzu böyle kurslar düzenlemesi için teşvik edin.) derhâl ambulans çağırmak gerekiyor. Merak etmeyin, çocuklar çok dayanıklıdır ve çok çabuk adapte olurlar. Bir de kırık tedavisi sırasında bu olayı dramatize etmeyip aşırılaştırmayıp sıradan bir olay olarak ele aldığımızda, çocuk iyileştiğinde gene scootera binmeyi isteyecektir.  

Araştırmalar; el, ayak ve bedeni kullanma, dengede durma, hızını kontrol etme, hız değiştiğinde dikkat hızının da artması vb. gibi motor becerilerin gelişiminin çocuğun fiziksel olarak gelişimini sağladığı gibi aynı zamanda beynin de daha etkili biçimde kullanılmasını sağladığını gösteriyor. Öte yandan motor becerileri güçlenen, yani eliyle ayağıyla bedeniyle bir şeyler yapabilen çocukların fiziği de beyni de öz güvenleri de gelişiyor…

Küçük bir fark; çocuğu ensesinden tutacak mıyız, yoksa kendisinin yapmasına mı bırakacağız? Ama etkileri çok büyük miktarlarda değişikliklere yol açıyor. 

DANIŞMANA AİT SON PAYLAŞIMLAR